Ulaş Yıldız yazdı…
28 Ekim gecesi Çankaya Köşkü’ndeki yemekte Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan kararının ardından vakit kaybedilmemeliydi. Atatürk, İsmet Paşa ile çalışarak Teşkilât-ı Esasiye kanununun bazı maddelerinde yapılacak değişiklikle amaca ulaşılacağını gördü.
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesinin sonuna, “Türkiye Devletinin hükümet şekli cumhuriyettir” cümlesi eklendi.
Üçüncü maddede, “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur Meclis, hükümetin yönetim kollarını bakanları aracılığıyla yönetir” denildi.
Anayasanın sekizinci ve dokuzuncu maddeleri de şöyle değiştirildi: “Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir.
Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir. Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla gerekli gördükçe Meclis’e ve hükümete başkanlık eder. Başvekil, Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer vekiller, Başvekil tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra, tümünü Cumhurbaşkanı Meclisin onayına sunar. Meclis toplantı halinde değilse onaylama Meclisin toplantısına bırakılır”.
29 Ekim 1923’te Halk Partisi Grubu, Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. Parti Yönetim Kurulu, Fuat Paşa başkanlığında hazırladığı hükümet listesini Genel Kurula sundu. Bunun üzerine milletvekilleri arasında tartışmalar başladı. Milletvekillerinin önemli bir kesimi Mustafa Kemal Paşa’nın krize müdahale etmesini ve kendilerini bilgilendirmesini isterdi. Nitekim sorunun çözümü için parti meclisi tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya yetki verilmesini isteyen bir önerge okundu ve kabul edildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa Meclise çağrıldı. Çankaya’dan Meclise inen Mustafa Kemal Paşa doğruca Halk Partisi toplantısına girdi. Hükümet sorununa bir çözüm bulunamadığını belirterek, sorunun çözümüne yönelik yapacağı öneri için milletvekillerinden bir saat izin istedi. Bu istek kabul edildi.
UZUN VE SERT TARTIŞMALAR…
Mustafa Kemal Paşa, bu bir saat içinde gerekli kişilerle görüşerek akşam İsmet Paşa ile hazırladığı yasa teklifini arkadaşlarıyla paylaştı. Daha sonra toplanan Halk Partisi Genel Kurulu’nda hükümetin oluşturulamama nedeninin hükümet üyelerinin tek tek Meclis’ten seçilmesinden kaynaklandığını, bunu giderebilmek için bir teklif hazırladığını, bu teklif kabul edilirse sorunun çözüleceğini belirtti ve yukarıdaki teklifi okumak üzere kâtibe verdi. Bunun üzerine tartışmalar başladı.
Uzun ve sert tartışmalardan sonra teklif ve önerilen maddeler tek tek oylanarak kabul edildi. Ardından Parti Grubu toplantısı bitirilerek Meclis toplantısına geçildi.
Teklif, Kanun-u Esasi Encümenine gönderildi. Burada “Türkiye Devletinin Dini İslam’dır”, “Resmî dili Türkçedir” ibareleri eklendi.
Komisyon adına söz alan Yunus Nadi Bey, Mondros Mütarekesi’ne kadar yaşanan olayları hatırlatarak cumhuriyetin ilanının gerekliliğini dile getirdi. Daha sonra kürsüye çıkan Vasıf Bey, cumhuriyeti övdü.
Daha sonra Eyüp Sabri Hoca Efendi, gecikmeden cumhurbaşkanının seçimiyle devam edilmesini talep etti.
Konuşmaların ardından tasarı saat 20.30’da oturuma katılan 158 üyenin tamamının oyuyla kabul edildi. Cumhuriyetin ilanı “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri ve alkışlarla karşılandı.
MESUT, MUVAFFAK VE MUZAFFER…
Cumhurbaşkanı unvanıyla kürsüye çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın Meclise hitabı TBMM kayıtlarında şöyle yer aldı:
“Efendiler; asırlardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.
Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti.
Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.
Arkadaşlar; bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz, kazandığım bu güven ve itimada layık olmak için pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrı’nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum.
Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
patronlardunyasi.com